Engin Ardıç yine döktürdü

Engin Ardıç yine döktürdü

Mutlaka okunması gereken bir yazı: Engin Ardıç yazdı: "Büyük sermayeyi destekliyorum! "

Solcu geçinenler şimdi bu başlığı okuyunca bana ettikleri küfürler yelpazesini yedi sülaleme doğru da genişletecekler herhalde...

Fakat “nasıl bir keleğe getirilmek” üzere olduklarının da farkında değiller. 1971 yılında da olmamışlardı, 1980 yılında da.

Çok tehlikeli bir ahmaklık noktasına kendilerini sıkıştırdılar: “Yeter ki antiemperyalizm olsun da, isterse faşizm gelsin!”

Zavallılar, merhum Attila İlhan’ın beyin damarları kireçlendikten sonra ortaya attığı ve bürokrasinin de üzerine balıklama atladığı “Rusya’yla, Çin’le ittifak yapmak” eğiliminin bizi nereye götüreceğini göremiyorlar.

Böyle bir ittifak olmayacak ama bu hedef otoriter yönetime bahane olarak kullanılacak. İttifak şekerini yalayıp bitirdikten sonra baskı rejiminin sapı elimizde kalacak.

Avrupa Birliği’ne giremeyeceğimizi ben de biliyorum. Ne bilmesi yahu, bunu ısrarla, yıllardır, dön dolaş söyleyen benim. İlk dillendiren de benim.

Avrupa bize, bazı açılardan iki numara, bazı açılardan sekiz numara büyük geldi. Bunun böyle olacağı da belliydi. Avrupalı olmak istemedik, yalnızca “kefere para verecek” beklentisi içine girdik. Kimimiz oralara kaçıp yerleşme umuduyla destekledi bunu, kimimiz de “orduyu susturup rahat rahat dincilik edebilmek” amacıyla...

Avrupa Birliği’ne girmek istedik ama onun şartlarına uymak değil, onu kendimize uydurarak girmek istedik. Yutturamadık.

Fakat Avrupa Birliği’ne giremeyeceğimizi bile bile sanki girecekmiş gibi yapmak, yani “reformlar” yönünde adım atmak, hayalci gibi görünse de en sağlıklı yoldur.

Çünkü mesele Avrupalı ya da Amerikalı olmak değil, uygar ve çağdaş olmaktır. Atatürk’ün gösterdiği yol da budur.

Büyük sermaye de bunu istiyor. Geçen gün TÜSİAD yöneticileri bunu yeniden dile getirdiler. (Koç ve Sabancı grupları arasında varolan gizli çekişme sürse de, kimileri örgütte Aydın Doğan’ın kızı vasıtasıyla bu kadar ağırlık kazanmasına bozulup ayrılmayı, başka bir fraksiyon oluşturmayı ve farklı bir örgüt kurmayı kurmayı düşünseler de, ortak çıkarları sözkonusu olduğunda elele vermeyi bilirler. Çünkü bu ülkede en akılcı kesim gene de sermaye sınıfıdır, kapitalizmin özü gereği...)

İstanbul sermayesi, demokrasi ve insan hakları istiyor ki, bir paranın iki yüzü gibidir.

Türkiye’yi çok geri götürecek otoriter serüvenlere hiç mi hiç taraftar değil.

Dolayısıyla, aynı hedefi paylaşır görünen “dinci Anadolu sermayesi” de İstanbul’a pislik yapmayı bırakıp destek çıksa iyi eder. Kötüsü gelirse, İstanbul bir şekilde kendini kurtarır ama onlar ayvayı yerler.

Önümüzde iki yol var... Ya, emperyalizme köpek olmadan onunla “ortak” olmak... Küresel kalkınmadan payımıza düşeni kapmak... Veremeyeceğimiz tavizleri reddedip, verebileceklerimizi de vermek... Kapitalist demokrasi gelişirse ancak sağlıklı bir sol hareket de doğabilir, solculuk “aydın mastürbasyonu” ya da “memur kuyrukçuluğu” olmaktan kurtulabilir. Burjuvazi bunu da anlayışla karşılayacaktır artık.

Ya da başladığımız noktaya, seksen yıl öncesine dönmek... “Fakir ama onurlu” bir ülke olarak kelek bir devlet haline gelmek, dünyaya kapalı, kendi yağımızla kavrulur, başımız dimdik bokumuzla oynamak.

Ortadan gitmeye çalıştığımız için bocalıyoruz.

Ne başbakanın siyasi partiler kanununu, seçim kanununu değiştirmeye, insan haklarını genişletmeye, yargı bağımsızlığını sağlamaya niyeti var, ne de muhalif bürokrasinin.

Seçimi kazanacaktır ama iktidar olamayacaktır. Gene.

Faşizm gelecek ama hiçbir sorunu çözemeyecektir.

Eh, çuvallayınca gene “demokrasiye geçme” arayışları da başlar ki, aynı filmi, altmış yıl öncesini anlatan belgesellerden ya da televizyon dizilerinden de izleyebilirsiniz...

Türkiye’ye yazık olacak. Dincilerin katılığı, bürokrasinin bencilliği, aydınların aptallığı yüzünden. Aydınlar “Kemalcilik” ettiklerini sanıp aslında “İsmetçilik” ediyorlar ama farkında değiller.

Rusya’yla, Çin’le ittifak oyunu, İnönü’nün Almanya’yla, İtalya’yla iyi geçinmek oyununa dönmesin!

Sonra “söylemişti” dersiniz ama ben de gazetede oturur değil, Kozlu’da yatar olurum.



HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.