Hanzade Doğan, babasını anlattı

Hanzade Doğan, babasını anlattı

Doğan Gazetecilik İcra Kurulu Başkanı Hanzade Doğan Boyner'in kaleminden, 'Babam Aydın Doğan'

“Medya konusunda babamın söylediği bir söz vardır: 'Kâr etmeden editoryal özgürlük olmaz.' Bu bizim yayıncılık felsefemizdir. Biz yaptığımız yayınlarla kâr edebilelim ki, hiçbir güç odağına bağımlı olmayalım.”

Çocukluk anılarım arasında en net hatırladığım kare şu: Cumartesi günleri babamla birlikte işe gitmek. 5-6 yaşlarındayım. O içeride toplantıda, ben dışarıda babamın asistanı Arzu'dan daktilo kullanmayı öğreniyorum. Hafızamda babam, işi ve ailesi arasında dengesini kurmuş bir adam olarak yer alıyor. İşine, ama bir o kadar da çocuklarına düşkün bir baba.

Akşam yemeklerini bütün aile birlikte yerdik ve bu yemekler sırasında iş konuşulurdu. Demokratik bir ortam vardı; babam hepimize fikrini sorar, biz de dile getirirdik. Hiçbir zaman “Sen çocuksun, karışma” diye bir söz çıkmazdı ağzından. Her akşam babam kaçta gelirse gelsin onu beklerdik. Ve babam bize gününü anlatırdı, bizimle her şeyini paylaşırdı. Babam birçok başarılı iş adamından farklı olarak ailesine hep önem verirdi, ön planda tutardı. Düzenli bir aile hayatı onun için her zaman başarının sırrıydı. Ben ve kardeşlerim için de öyledir.

Memleket sevgisini bize aşılardı. Cumhuriyet ilkelerine sahip çıkmamızı vurgular, “Ülkemiz büyüdükçe, biz de büyürüz” derdi. Hatta ben eğitim için yurtdışına gittiğimde bana bir mektup yazmıştı: “Gidiyorsun ama orada sakın geleneklerini, köklerini, adetlerini unutma. Oradan buraya getireceklerin olacaktır ama bizim sana verdiklerimizi de kaybetme” diye.

Doğru yoldan sapmamak babamın en büyük ilkesidir. “Akşam yattığınızda vicdanınız rahatsa bunun bedeli hiçbir şeye değişilmez” derdi hep. “Ne olursa olsun dikkat edin, yanlış yola sapmayın” en çok yinelediği cümlelerden olurdu. Bu yüzden olsa gerek her zaman “üretiyor muyum”, “yeterince yaratıyor muyum” hesaplaşması içindeyimdir.

Biz “elimizde var nasıl olsa” diye büyütülmedik. “Neye sahip olursanız olun bunu hak etmek, taşımak için çalışmalısınız. Çalışmazsanız yok olursunuz, sorumluluk alacaksınız, bedelini ödeyeceksiniz” düsturlarıyla yetiştirildik. Bu yüzden dört kardeş her zaman “Bize verilen sorumlulukları hakkıyla yerine getiriyor muyuz” diye sorgularız kendimizi.

Babamın en önemli özelliklerinden biri de “pes etmemektir”. “Bir işe karar verdin, aradan 3 ay geçti, 2 yıl geçti, sonuca ulaşamadın. Vazgeçelim o zaman... Asla!..” Babam işin peşini bırakmaz ve hedefin peşinden istikrarlı bir şekilde gider.

Babamın bir diğer ayrıcalıklı özelliğini de şu sözleri yansıtır: “Çalışma arkadaşlarınızı sadece parayla kendinize bağlayamazsınız. Aranızda gönül bağı mutlaka olmalı.” Çok duygusaldır. İş yaşamında gönül bağına çok önem verir. Bu özelliği ben de taşıyorum. Çalışma arkadaşlarınız zamanla aileniz oluyor. Onların yaşamlarındaki değişimleri takip ediyorsunuz, eşlik ediyorsunuz. Bu babamızın bize geçirdiği bir kültür.

Her ebeveyn gibi babam da “Kimseye güvenmeyin” der ama “Yakınınıza aldığınız insanlara da güvenmeden bir yere gelemezsiniz. Onlara şans verin” diye yineler. Verdiği şans kötüye kullanılsa da tekrar bir kapı açar. “Bu riski de almak gerek” der. Hepimiz insanız; duygusallık ve paylaşım başarıyı tetikleyen etkenlerdir.

Bizi tanıyanlar “babasının kızı” lafını sıkça kullanırlar. Dördümüz de, sorumluluk alan ve iddiası olan kadınlarız. Karakter olarak babama en çok beni benzetirler. İşe bakış açımız birbirine daha yakındır.

Babam özel ilişkilerimiz konusunda biraz tutucudur. Biz ikili ilişkilerimizi babamızla hiçbir zaman yüz yüze paylaşmadık. Her zaman annem üzerinden iletişim kurduk. Eşimle (Osman Boyner) ilk tanışacakları zaman çok heyecanlıydım. Babamın görüşü benim için çok önemlidir, “elektirikleri tutacak mı” diye çok heyecanlanmıştım. Osman'la ilk görüşmesinden sonra annemi aramış ve onay verdiğini söylemiş. O an derin bir nefes aldığımı hatırlıyorum.

Babam damatlarında kendi özelliklerini arar. Hepsine de, “ailenize öncelik verin, bekârlık hayatı ile evlilik yaşamı farklıdır. Bekârlıktaki bazı alışkanlıklarınızı geride bırakın” nasihatları vermişliği vardır.

Tutucu bir ortamda yetiştirildik. O yüzden bizim ailenin fertlerini gece gezmelerinde çok göremezsiniz. Önceliğimiz yaptığımız işlerdir. Eğer konuşulacaksak işlerimizle konuşulmayı tercih ettik. Küçükken dışarı çıkmak istediğimizde çok kolay izin alamazdık. Ama bu zamanla bir yaşam tarzı oluyor. Ve gece yaşamını çok da aramıyorsunuz.

Birçok kız çocuğu gibi ben de babama hayranım. Mastır başvuru formunda, “hayran olduğunuz kişiyi anlatın” sorusunda babamı anlatmıştım. Babam mücadele insanıdır. Ve mücadelesini ilkelerinden ödün vermeden yapar. Uğradığı haksızlıklara rağmen, ilkelerinden vazgeçmeden inandığı doğru yolda ilerliyor. Babam kriz anlarında “zaman doğruyu gösterir” der. Soğukkanlıdır. Panik anında karar vermekten her zaman kaçınır.

Tipik bir Türk-Müslüman ailesiyiz. Ramazan'da içki içilmez mesela, annem oruç tutar. Anneannem hacıdır. Bize Allah sevgisi, korkusu hep işlenmiştir. Ama hiçbir zaman bağnazca değil.

“HANİ SEN PATRONDUN”
4-5 yaşlarındaydım. Sirkeci'deki binadayız... Babam toplantıda, ben dışarıda oyun oynuyorum. O sırada ofistekiler birbirine “patron” diye sesleniyor. Ben bu sırada “insanlar neden birbirine patron diyor” diye sinirlenmeye başlıyorum. Bunun üzerine şaka olsun diye benim üstüme gitmek için “patron” kelimesini daha da sık kullanmaya başlıyor etraftakiler. Ben bunun üzerine çok sinirleniyorum ve babamın odasına dalıp, toplantıyı kesip; “Hani sen patrondun, hepimizi kandırdın” diye kıyameti koparıyorum...

CNBC-e Business dergisi



HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.