Tüm kuşakların 'Moda'sı
Deniz, temiz hava, harika manzara, dondurma… Onların 'Moda'sı, benim 'Moda'm, şimdiki çocukların 'Moda'sı… Zaman içinde pek çok değişime uğrasa da, orası gelmiş geçmiş tüm kuşakların hiç vazgeçilmeyecek 'Moda'sı…
Açık, pırıl pırıl bir hava… İstanbul'a yaz geldi gelecek; bahar taksim geçiyor. Burnunu iyiden iyiye denize uzatmış iskeleye tepeden bakan, muhteşem deniz manzaralı bir çay bahçesi... Tahta masa ve sandalyelere yerleşmişiz. Annem, anneannem, anneannemin ablası ve kocası, Fenerbahçeli eski futbolcu Kosta Amca… Oranın kaşarlı tostunu seviyorum. Yanında kolamı zorla alabiliyorum ama. Fazla içmek iyi değilmiş. Öyle söylüyor annem.
Çay bahçesinin soğuk havalarda kullanılan kapalı mekânında acayip bir oyuncak var. Televizyon gibi ama jetonla çalışıyor. Düğmelerini ve kolunu kullanarak nehirde giden bir uçağı sürüyorsun. Gemileri falan vuruyorsun. Pek keyifli… Jetonu çaycı amca satıyor. Anneden jeton parası almak zor. Mecburen diğerlerine mızmızlanıyorum. Dayanamıyorlar, veriyorlar. Annem onlara kızmakla meşgulken ben aletin başına koşuyorum.
Çay bahçesinin çok yakınında park var. Kaydırağı pek gözüm tutmuyor. Ya yine çıkıp da kaymaktan vazgeçersem, ya yine arkamda kuyruk olup bağırır çağırırlarsa? Tahterevalli de olmaz… Beni kaldıracak bir arkadaşı hiç bulamadım ki şimdiye kadar! En iyisi salıncak… “Hadi beni sallayın!.. Sonra da Ali Baba'dan kocaman çikolatalı bir dondurma alırız değil mi?”
Adına dair iki rivayet var
‘Moda’ denince aklıma hâlâ bunlar gelir. Annemin teyzesinin Moda'da oturması nedeniyle çok sık giderdik oralara. Bir çocuğun ilgisini çekecek keyifli saatler olurdu bu ziyaretler. Önce devasa öğle yemeği sofrası, sonra o 'meşhur' dondurma, kola, oyun parkı, deniz kenarı gezintisi, uçan balonlar ve yine dondurma…
Anneannem de, anneannemin ablası ve kocası da, Kosta Amca da artık yok. Onlar hep Modalı, hep Kadıköylü’ydüler… Onların 'Moda'sı, Benim 'Moda'm, şimdiki çocukların 'Moda'sı… Orası, gelmiş geçmiş tüm kuşakların hiç vazgeçilmeyecek 'Moda'sı…
Aklım semt isimlerini sorgular yaşa geldiğimde çok ilginç şeyler öğrenmiştim. Hatta artık semt isimlerinin nereden geldiği konusunda uzman bile sayılabilirdim. Ne var ki Moda isminin kaynağı konusunda hâlâ aydınlanabilmiş değilim.
Kimileri bu ismin, 'etrafı duvarlarla çevrili şato' anlamına gelen 'motto' kelimesinden geldiğini söylüyor ama hiçbir kaynakta bu bölgede böyle devasa bir şatonun varlığına delalet eden bir kayıt yok. Bir diğer varsayım da Avrupa kokulu Levantenlerin çoğunlukla bu bölgede ikamet etmeleri ve bu halkın, yabancı bir tabir ile 'trend-setter' olmaları nedeniyle buraya ‘Moda’ denilmiş olması… İkincisi daha mantıklı olmakla birlikte ikisi de benim aklıma pek yatmıyor.
'Apartmanlaşma' sevdası
19. yüzyılda nüfusunun sakinlerinin çoğunluğunu Ermenilerin ve Rumların oluşturduğu Moda'ya yine bu dönemin sonunda çoğu Levanten bazı zenginler yerleşmeye başlamış.
20. yüzyılın başına gelindiğinde Moda, İstanbul'un en seçkin ve zengin semtlerinden biri hâline gelmiş. Deniz kenarında, sayfiye yeri görünümünde, plajları ve deniz kulüpleri ile ünlü, yemyeşil, üstüne üstlük şehir merkezine de çok yakın olması, Moda'ya gösterilen rağbetin en önemli sebepleri arasında sayılabilir.
1950'lerden önce Moda'ya bahçe içinde, en çok iki katlı evler hakimken bu görüntü ilerleyen yıllarda değişmeye başlamış. 1950'li yıllarda bölgede çıkan yangınlarda pek çok ev ve 'Moda Palas', 'Mano Palas' gibi oteller kül olmuş. Genel yapı karakterine en önemli darbeyi ise 'klasik' apartmanlaşma akımı vurmuş. Bu küçük, bahçe içindeki ev malikleri; ikametgâhlarını kat karşılığı müteahhitlere vermeye başlamış.
Yine bu dönemde, meşhur 'apartmanlaşma' sevdasından Moda'nın Türk futbol tarihi için çok önemli olan çayırları da nasibini almış. Küçük Moda'daki 'Mustafa'nın Çayırı' bile beton bloklarla kaplanmış.
Bugün, o eski Moda evlerine rastlamak pek mümkün değil. İstanbul Ansiklopedisi'ne göre günümüzde sadece Moda Burnu'ndaki 'Frederici Evi', çıkmazdaki 'Cimcoz Evi', cadde üstündeki 'Sarıca Köşkü' gibi binalar ayakta kalmış.
Su sporları başkenti!
Dünden bugüne Moda'yı önemli kılan unsurlardan biri de, semtin deyim yerindeyse İstanbul'un ‘su sporları başkenti’ sayılması. İstanbul'un en eski ve en büyük plajlarından biri, eskiden 'Moda Deniz Hamamı' olarak bilinen ‘Moda Plajı’dır.
Moda Deniz Kulubü'nün temelleri Celal Bayar'ın isteği ile 1934 yılında atılmış. O dönemde Moda Koyu'nda bir İngiliz kulübü ve bu kulübe ait birkaç tekne varmış. Moda Deniz Kulübü, 8 Nisan 1935 tarihinde, İzmir milletvekili Celal Bayar, Zeki Rıza Sporel, Türkiye İş Bankası Genel Müdür Yardımcıları Fazıl Öziş ve Muvaffak İsmen'den oluşan Türk heyeti ve Deutche Orient Bank İstanbul Şubesi Müdürü Arnolt Hendel, İngiliz Sefareti Pasaport Dairesi Şefi Arthur Whittal ve tüccar Rejinal Whittal'in katıldığı bir açılış töreniyle, İngiliz Kulübü ile birleşerek faaliyete geçmiş. Kulüp, bugün tesisleri ve etkinlikleri ile binlerce üyesine ve Türk denizciliğine hizmet etmeyi sürdürüyor.
İskele, Moda'nın imzası gibi...
Moda Plajı da Moda'nın en önemli imgelerinden biri. Plajın açıldığı yıllarda, insanların böyle bir yere kolaylıkla adapte olması doğal olarak çok zor olmuş. Bu nedenle, İstanbul'un ilk plajları daha çabuk 'batılılaşmış' semtlerde açılmış. Moda dışındaki bu 'ilk' plajlar arasında 'Bostancı' ve 'Fenerbahçe' plajlarını saymak mümkün.
Tabii ki bu plajlarda kadınlar ve erkekler ancak ayrı ayrı denize girebiliyormuş. Zamanla bu durum genel olarak ortadan kalksa da kimisinde bu ayrım gelenekselleşerek sürmüş. Moda İskelesi ise Moda'nın imzası gibi…
Havadan, denizden, karadan, nereden bakarsanız bakın, Moda'yı en kısa ve öz biçimde o anlatır. 1916-1917 yıllarında inşa edilen binanın mimarı Vedat Tek'tir. İlginç bir iskele mimarisine sahip yapının sahip olduğu çini süslemeler, iskeleye ayrı bir değer ve önem katar.
Azalan talep nedeniyle 1985 yılında deniz ulaşımına kapatılan iskele, çok uzun süre metruk biçimde kalmıştı. İskele bugün ise restore edilmiş hâliyle kafe-restoran olarak hizmet veriyor.
Maksimum Moda keyfi için
Peki, Moda'ya gitmişken neler yapmalı?Öncelikle, Avrupa Yakası’nda oturanlara o emsalsiz vapur yolculuğu ile Kadıköy'e gelmelerini öneririm. Kadıköy'den sonra biraz yürüyeceğiz.
Moda'ya gidebilmek için iki yol var. Birincisi, postane tarafındaki çarşıdan yukarı doğru çıkarak Bahariye'ye ulaşmak ve oradan Moda'ya çıkmak. İkincisi ise Kadıköy'den itibaren sahili takip ederek yürümek. İlk kez gidecekler için en iyisi gidiş ve dönüşü, bu iki farklı güzergâhı kullanarak gerçekleştirmek.
Yapılması gerekenlere gelince:
* Bol bol yürümek.
* Moda İskelesi manzaralı çay bahçelerinde oturup ağır ağır çay içmek.
* Restoranı ya da kafesinde oturmasanız bile Moda İskelesi'ni ziyaret etmek.
* Sahil boyunca ağır ağır gezinmek.
* Moda'nın tüm sokaklarını keşfetmek.
* Moda'nın tarihini eski Modalılarlardan, karşılıklı çay içerken dinlemek...
Moda cep rehberi
“Her yeri gezdik, gördük. Peki, nerede ne yenir, ne içilir?” diye merak ediyorsanız işte size özel tüyolar....
“Bu hafta sonu Moda'ya gidelim” dediyseniz, sabah uyanıp kendinize geldikten sonra kahvaltınızı yapmadan çıkın evden.
Bize göre, bir 'Moda günü'ne kahvaltıyla başlamak icap eder. Çünkü semt, misafirlerine denize nazır enfes bir kahvaltı sefası vadediyor.
Moda Caddesi üzerinden çay bahçelerine doğru devam ettiğinizde yol üzerinde kahvaltı için nefis yiyecekler alabileceğiniz üç yer var. Birincisi Elif Pastanesi. Moda'da 'ev poğaçası' denince akla ilk gelen pastanelerden biri.
İkincisi, Moda Kup. Burada da sizi kararsız bırakacak kadar çok çeşit var. Üçüncü seçenek ise Moda burnuna doğru devam ettiğinizde solda kalan Eyfel Pastanesi...
Nevaleyi aldıktan sonra tercihiniz çay bahçesi ise; sağ tarafında Dodo, Kırıntı, Casa D'Moda ve Güverte Cafe, solunda ise Sedef Cafe ve Şütte'nin bulunduğu Ferit Tek Sokak'ı takip ederek Moda Çay Bahçesi'ne ulaşabilirsiniz.
Dört başı mamur bir kahvaltı
Ama dileğiniz dört başı mamur bir kahvaltı ise hedefiniz; hem Kalamış Koyu hem de Adalar'a hakim manzarasıyla İstanbul'un önemli keyif noktalarından biri olan Moda Teras olmalı.
Seçenek itibarıyla zengin ve denize nazır bir kahvaltı şöleni sizi bekliyor olacak. Ayrıca gitmişken mekânın akşam menüsü ve canlı müzik performansları hakkında bilgi almanızı öneririz.
Sıkı bir kahvaltı için bir tavsiyemiz daha var: Beyoğlu'ndan sonra ikinci şubesini Moda'da açan Viktor Levi Şarap Evi, konuklarını 'Türk kahvaltısı' adını verdikleri bol çeşitten terkip bir menüyle ağırlıyor. Tarihi Rum evindeki kahvaltı ritüelinizde, özellikle envai çeşit peynir iştahınızı fena halde kabartacak.
Enfes burger ve sandviçleriyle bir Moda klasiği olan Kırıntı ise zengin menüsü ve uygun fiyatlarıyla hem mideye hem de keseye hitap ediyor. Müdavimleri özellikle sebzeli ve mantarlı-tavuklu dürümüne bayılıyor. Şnitzelinin bir efsane olduğunu söyleyenler de az değil...
Bahsettiğimiz mekânların her ne kadar tatlıları da güzel olsa; yemek sonrası için biz adres olarak Dondurmacı Ali Usta'yı göstereceğiz. Bu havalarda, o şöhreti kent sınırlarını aşan dondurmadan yemeden Moda'dan dönmek olmaz...
Fikret Şahin
www.istanbul.com/inistanbul
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.