Cihangirli Yazar Serhat Kaya’yla İstanbul ve Edebiyat Üzerine “Kimse bozulmanın farkında değil”

Cihangirli Yazar Serhat Kaya’ylaİstanbul ve Edebiyat Üzerine“Kimse bozulmanın farkında değil”

İstanbul'un tarih kokan ve bohem ruhuyla yoğrulmuş sokaklarında, edebiyatın nabzı her daim atmaya devam eder. Beyoğlu'nun dar yokuşlarında, Cihangir'in kahvehanelerinde filizlenen hayaller hep vardır ve var olacaktır. Şimdilerde artık orada yaşamayan fakat hep bir “Cihangirli” olarak kalan Yazar Serhat Kaya ile bir araya geldik, dünü ve bugünü konuştuk. 1982'de Cihangir'de doğan sevilen yazar, tiyatro sahnelerinden sinema perdesine, oradan da kitap sayfalarına uzanan yolculuğunda, İstanbul'u sadece bir fon olarak değil, adeta bir karakter gibi işlemeyi başaran bir isim. 1999’da Uğur Yücel'le tanışmasının ardından Eski Yeşil Kabare'de sahneye çıkmaya başlayan Kaya, bugün "Yeniden Sen", "Umursama", "Azad", "Azınlıkta Kaldık", "Renkli Rüyalar", "Katarsis", "Bekleme Odası" ve son romanı "Nadide Adalet" gibi eserleriyle okurların beğenisini kazanan iyi bir romancı. 30 yılını Beyoğlu'nun kucağında geçirmiş bir yazar olarak, Kaya'nın hikâyeleri, şehrin kültürel dokusunu ve toplumsal dönüşümünü de yansıtan aynalar içeriyor. Şişli Gazetesi olarak, bu söyleşide Kaya'yla Cihangir'in hatıralarından bugünün İstanbul'una, yazma tutkusundan şehrin değişen yüzüne uzanıyoruz.

Şişli Gazetesi: Serhat Bey, kariyerinize tiyatro ve sinema ile başladığınızı biliyoruz. İstanbul Cihangir'de doğup büyümek, Beyoğlu'nun o canlı atmosferi, bu yolculuğunuzda nasıl bir rol oynadı? Cihangir ve Beyoğlu, sahnedeki ilk adımlarınızı nasıl şekillendirdi?

Serhat Kaya: Ah, Cihangir, cânım mahallem... O sokaklar, benim ilk sahnemdi diyebilirim. 1982'de Yeni Yuva sokakta doğduğum apartmanın penceresinden Cihangir’in ve Beyoğlu'nun sesini dinleyerek büyüdüm. Uğur Abi’yle (Uğur Yücel) tanıştığımda 17 yaşındaydım, Eski Yeşil'in sahnesi benim için adeta Cihangir'in tahtı gibiydi. Beyoğlu, özgür ruhlu bir yer; her köşede başka bir hikâye, her kahvehanede farklı bir monolog gizliydi. Tiyatro ve sinema, bana o çeşitliliği aktarmam için fırsat verdi, sanatı öğretti. İstanbul'un kalbi Beyoğlu’nu yaşamadan sahnede olmak eksik kalırdı. Bugün elbette birçok insan gibi ben de özlüyorum o zamanların İstanbul’unu ve hayatını.

Şişli Gazetesi: Kitaplarınızdan bazılarında İstanbul'un izlerini sıkça görüyoruz, mesela Azad romanınızda Nusret Garo karakteriyle Kabataş Set üstünde bir apartman etrafından İstanbul’u kaleminizle görme fırsatı buluyoruz. 30 yıl Cihangir'de yaşamış biri olarak, şehrin bu semtlerdeki yeri ve önemi, yazdıklarınızı nasıl etkiliyor? Beyoğlu, hikâyelerinizin ruhunda nasıl bir yer tutuyor?

Serhat Kaya: Beyoğlu, benim için bir ilham denizi, aynı zamanda bir yara. "Azad"da, Mardin’de doğan ve İstanbul’da nefes almaya başlayarak özgürlük arayışını sürdüren genç bir kızla hayatın izini sürdüm; İstanbul, bazı kitaplarım için karakterlerimin nefes aldığı yer. 30 yılımı geçirdiğim o evler, şimdi bile rüyalarımda yaşamaya devam ediyor. İstanbul'un edebiyatımdaki yeri, sadece dekor değil; İstanbul, hikâyelerin ta kendisi, hep bir ev sahibi gibi. Beyoğlu'nun kozmopolit havası, farklı kültürlerin kesişim noktası olarak kitaplarımda hep oldu, umursamazlık, aidiyet, özlemler, kayıplar... Eğer Cihangir’de yaşamamış olsaydım, belki de kalemim bu kadar renkli akmazdı.

Şişli Gazetesi: Bugünün İstanbul'una, özellikle Tarihi Yarımada ve Cihangir'de başlayan değişime baktığınızda, kültürel ve toplumsal bozulmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Eski sakinlerin, özellikle Ermeniler ve Rumlar gibi azınlıkların iyice azalmasıyla semtler nasıl dönüştü? Bu değişim, size semtinizi yabancı kılıyor mu?

Serhat Kaya: Tarihi Yarımada'dan Cihangir'e, değişim bir yara gibi açılarak büyüyor ne yazık ki. Eskiden Ermeni ve Rum komşularımızın kahkahaları sokakları doldururdu; şimdiyse arkalarında bıraktıkları boşluklar sadece ruhsuz beton binalarla doluyor. Cihangir'in kendine has havası, yerini yabancı bir kalabalığa bırakmış; eski kahvehaneler, şimdi tasarımı yeni ancak neşesi eksik dükkanlara, dünün sıcak insanlarıysa yerini, orada ikamet eden ama semtin yerlisi olmayı içselleştiremeyen yabancı insanlara bıraktı. Evet, yabancı hissediyorum; 30 yıl soluk aldığım o sokaklar, şimdi sanki bir başkasının hatırası. Bu bozulma, kitaplarımdan Azınlıkta Kaldık’ta yazdığım aidiyetsizliği somutlaştırıyor, o kitap kaybolan birçok kültürün yankısıdır. Sorunuza en ideal yanıtı, Atıf Yılmaz’ın 87 yapımı “Hayallerim, Aşkım ve Sen” adlı filminde Müşfik Hocanın Beyoğlu için bir repliği veriyor; “kimse bozulmanın ne olduğunu bilmiyor, pastanesini, sinemasını koy bir tarafa, eski insanı gitti Beyoğlu’nun, kimi sürüldü gitti, kimi taşındı gitti, kimi öldü gitti…”

Şişli Gazetesi: Son romanınız "Nadide Adalet"te de adalet arayışını işliyorsunuz; bu eser İran’da geçiyor ve Dünya toplumlarına dair gerçeklikleri içeriyor. Yazma hissiniz, genel toplumsal dönüşüm karşısında nasıl evriliyor?

Serhat Kaya: "Nadide Adalet", tam da bu değişimin bir yansıması; kaybolan çocukluklar, ezilen kadınlar ve adaletin taraflı terazisi üzerinden, orada İran var ama okurun hafızasında eminim bir karşılaştırma sahnesi de yaşanıyordur. Tadını sevdiğimiz, o eski ruh, kitapta bir terazi gibi dengeleniyor; bir yanda hatıralar, diğer yanda bugünün acıları. Yazma hissim, bu bozulmayla daha keskinleşti; bazen kitaplarımda o eski zamanları, eski komşularımın gerçekliğini de diriltmeye çalışıyorum. Değişim, bizi gözümüzü açtığımız yuvaların yabancısı etti, ama kitaplarımda sınırlı sürelerle de olsa yeniden ev sahibi oluyoruz.

Şişli Gazetesi: Cihangir'de doğmuş, orada 30 yıl soluk almış biri olarak, bugünün toplumuna dair ne söylemek istersiniz? Kitaplarınızla bu değişime nasıl bir mesaj veriyorsunuz?

Serhat Kaya: Yazma hissim muhakkak bilinçli ya da bilinçsiz olarak İstanbul’dan da besleniyordur. Cihangir bana, hikâyeciliği çok iyi öğreten bir okul oldu. Bugünün toplumuna derim ki: Kaybettiğimiz o kültürel zenginliği, önce içimizde sonra da tüm farklılıklarımız ve ayrı düşüncelerimize rağmen yeniden yan yana gelip tekrar inşa edelim. "Katarsis" veya "Renkli Rüyalar"da, tıpkı Beyoğlu gibi, yaraları saran, renkleri canlandıran öyküler anlattım; "Nadide Adalet"te ise adaleti sorgulayarak aslında evrensel bir direnişi büyütüyorum. Mesajım da basit: Değişim kaçınılmaz, doğru. Fakat hatıralarımızla direnebiliriz. O kentte yaşayan insanlar için İstanbul'u sevmek, onu hakkıyla korumak demek olmalı, çünkü Nazım’ın dediği gibi; “sevgi eylem gerektirir.”

Sohbetimiz boyunca Serhat Kaya'nın sözleri, Cihangir'in unutulmaya yüz tutan sıcak ve samimi rüzgârı gibi aramızda esip geçti; hafif ama derin izler bırakarak. Yazarın kalemi, İstanbul'un değişen yüzüne bir ayna tutarken –özellikle Tarihi Yarımada'dan Cihangir'e uzanan o bozulmada, kaybolan Ermeni ve Rum izlerinde– okurlarına da bir çağrı yapıyor: Şehrin ruhunu kaybetmemek için insanlarını ve hikâyeleri korumak, hatta çoğaltmak lazım. 80’lerin başında Beyoğlu'nun Cihangir semtinde başlayan bu yolculuk, Kaya'nın kitaplarında, son romanı "Nadide Adalet"le hislerini muhafaza etmiş ve okur nezdinde zirveye ulaşmış görünüyor. Yazarın tuttuğu anlam projeksiyonundan bakınca, İstanbul, hiçbirimiz için sadece bir şehir değil, belki de hepimizin yazılmayı bekleyen hayat romanı. Serhat Kaya, İstanbul’a ve içinde parçası olarak yaşadığı topluma karşı hislerini yazarak aktaran gerçekçi bir yazar. Sanırım haklı, çünkü belki de en güzel değişimler, kalemle gelenler olacaktır. – Şişli Gazetesi / Kültür Sanat –  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri

Hyaluronik Asit Nedir Ve Cilt Bakımında Neden Bu Kadar Popüler?
Sunay Akın’dan Ekrem İmamoğlu Davalarına Trabzon’da Tutuksuz Yargılama Çağrısı
Dalisdukkani ile Sualtı Tutkusuna Profesyonel Dokunuş
Beylikdüzü’nde Avukat Seçerken Nelere Dikkat Etmek Gerekir?
Güvenilir Toptan Kozmetik Alışverişinde Yeni Nesil Yaklaşım