NİŞANTAŞI SOHBETLERİ:TAN SAĞTÜRK

NİŞANTAŞI SOHBETLERİ:TAN SAĞTÜRK

Bu ay Nişantaşı Sohbetleri bölümümüzde Türkiye’de ilk balet unvanına sahip, baleyi Türkiye’nin her yerine tanıtan ve sevdiren Tan Sağtürk ile beraberdik.

Röportaj Şükür Bilir

Çok merak edilen bir soru ile başlamak istiyorum. 2011 yılındaki Tan Sağtürk olarak ifade etmek gerekirse bir ülkede ilk olmak nasıl bir duygu?

Bu soruyu bir Türk gazetesinden hiç duymadım. Daha çok yabancı gazeteciler soruyorlar. İlk olmanın duygusu, yüklediği anlamlar farklı olabilir. En zor sahne sanatlarından bir tanesini yapıyoruz. O yüzden de bu konuda ilk olmanın hem ağırlığı, hem sorumlulukları fazla oluyor. Çok donanımlı olmak gerektiğini hissediyorsunuz. Türkiye’de bu iş biraz zorlaşıyor. İlk olmak, en azından kendi kurduğunuz dünyada, bir liderlik vasfıyla ön plana geçmenizi sağlıyor ki o zaman hayatınızda birçok şeye çok daha dikkat etmek zorunda kalıyorsunuz. Daha akademisyen bakış açısıyla yaklaşıyorsunuz. Hem siz, bilginizle son derece ileriye fırladığınızı görüyorsunuz hem de bu işi bilmeyen insanların bilmesi için o dili de konuşup arada bir köprü kurmak durumunda kalıyorsunuz. İlk olmanın duygusu kendinizi havalarda değil de, daha çok ayaklarınızı yere basar halde bulmanıza neden oluyor.

 

9 yaşında başlarken neye göre karar verdiniz? Kimler etkili oldu?

Benim o sırada bir şey görmeme imkân yoktu. Çünkü İzmirliyim ve İzmir’de Devlet Opera ve Balesi açılmış değildi. Evimizde henüz televizyon yoktu ve bir bale gösterisi de seyretmemiştim. Ailemin mesleği gereği farklı şehirlere seyahat ediyorduk. Ankara ziyaretlerinde gerek tiyatro gerek opera, bale gösterilerine gittiklerini biliyorum. Bu bilinçaltı ile konservatuar sınavının yolunu tuttum ve kazandım. Sonrada 10 yıllık bir eğitim.

 

Türkiye’de baleye hatta diğer sahne sanatlarına da devlet desteği fazla olmuyor. Bunun için misyon sahibi biri olarak, hem de bir lider olarak, bir çalışmanız var mı?

Bu noktada hassas bir denge başlıyor. Ne zaman bir Kültür Bakanı’na derdimizi anlatıyoruz, değişiyor. Kültür Bakanlığı’nın hem Devlet Opera ve Balesi’ndeki hem de dışarıdaki insanların organizasyonunu bakanlık olarak yapabiliyor olmasında fayda olacaktır. Devlet Bakanı’na gidip de gerekli olan birtakım meseleleri anlatma görevinin Devlet Opera ve Balesi olduğunu düşünüyorum. Uzun bir süre Devlet Opera ve Balesi’nin mensubuydum, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin baş dansçılığını yaptım. Diğer insanların fikirleriyle bunu harmanlayıp kendi fikirleriyle devam etmekte son derece yarar olduğunu görüyorum. Eğer bu tip bir mesele için Devlet Bakanlığı’na gidersek ve oradan red yanıtı alırsak, bu tamamen sanatçı kişiliğimizle çakışabilir. Hem prangam yok benim hem de çok fazla desteğim yok ama götürmeye çalışıyorum. Bu dengeye o kadar alıştım ki bu dengenin bozulmasından da korkarım. Dolayısıyla Devlet Opera ve Balesi, Devlet Konservatuarlarının bale bölümünün başkanları YÖK ve MEB ile ve aynı zamanda Kültür Bakanlığı’yla, Avrupa’daki gibi, bütünleşerek çalışmaları gerekir. Böyle bir şey söz konusu olacağını zannetmiyorum. Çünkü Devlet Opera ve Balesi, Kültür Bakanlığı’na bağlı, Devlet Konservatuarları da YÖK’e bağlı. Eskiden Kültür Bakanlığı’na bağlıydı ama 1980 yılında ayrıştı.

 

Biliyoruz ki Diyarbakır’da, Gaziantep’te, Mardin’de bir sürü okul açtınız. Bunları yaparken neye göre değerlendirdiniz oradan bir talep mi geldi yoksa sizin böyle bir hayaliniz mi vardı?

 “Vatan, millet, Sakarya“ diye parantez içinde bir cümle vardır, bir de egosantrik yapı vardır. Bende daha çok ikincisi baskın oldu. Çünkü bir sanatçının en çok istediği şey seyircidir. Biz gösterilerimizi organize etmeye başladıktan sonra çok fazla reklama ihtiyaç duymaksızın kendi seyircimizi oluşturmak durumundayız. Bunun içinde yerel bir şekilde tanınmanın çok avantajlı olduğu düşüncesindeyim. O zaman gerçekten oraya yerleşmek gerekir. Yerleştik. Gösteri yaptığımız zaman herhangi bir bez afişe bile ihtiyacımız olmuyor. 3000 ya da 4000 kişi rahatlıkla doluyor. Bir okul açarak, bütün kolejlerde, üniversitelerde konferanslar vererek baleyi nasıl seyretmeleri gerektiği konusunda çocukların gelişimini sağlamış olduk. Bu hem kendimize ait ek bir çalışma alanı olmuş oldu hem de cumhuriyet tarihinde ilk kez o şehirde bir bale okulu açılmış oldu.

 

Diyarbakır ve Gaziantep’te okullarının kapanmasının nedeni talep yetersizliği mi?

Kapanmadı, hala devam ediyorlar. Sadece Tan Sağtürk ismi kaldırıldı. Nereden bakarsanız bakın bir okulun 200–250 öğrencisi var. Şu anda da ne zaman bir desteğe ihtiyaç olunsa apar topar o şehre uçuyoruz. Çünkü bunlar kapanmaması gereken özel bölgeler. Bazı noktalarda çatışmalar yaşadığımız için bir dönem insanların bilgilerinin net olabilmesi için bir gazete ilanıyla artık orada bizim ismimizin olmaması gerektiğini düşündük. Çok sert bir çıkış olacak ve okulun yeni ismine zarar vereceği için vazgeçtik. Bu okulda sadece idari kadroda 60–70 kişi çalışıyor. Eğitim kadrosu da bir o kadar kişi. 16 okul var.

 

Tan Sağtürk nasıl bir baba ve eştir? Daha doğrusu şunu merak ediyorum. Okuldaki disiplini evde uyguluyor musunuz?

Bir insana bu konuda nasılsınız diye sorduğunuz zaman insan kendini reel şekilde değil de görmek istediği gibi anlatır. Onun için mükemmel bir babayım. Evdeki çocukla okulumdaki çocuğum arasında elbette ki fark var. Evde çocuğunuz sizi yönlendirirken, burada siz çocuklarınızı yönlendirmek zorundasınız. 12 kişilik sınıflardalar. 12 kişi içinde herkesin kalitesi farklı olacaktır ama kendi aralarında rakip yaratmıyoruz. Başka okullarımızla o sınıfı rakip yapacağız. Çünkü rekabet gerekiyor, bir aşı gerekiyor. Kızım konusunda daha özgürlükçüyüm. Benim için olmazsa olmazlar mutlaka vardır ama mesela düştüğü zaman biraz kendisi kalkabilsin. Böyle öğrenilecek çünkü hayat. Biraz fazla programlamak programsızlığı da getirebilir. Çünkü haftada bir gün, iki gün geliyor bizim çocuklarımız okula ama diğer taraftan yanımda uyuyor çocuğum.

 

Şuaralar gündemde bale gösterisi, hazırladığınız bir show var mı?

Sezon yeni başladı. Yeni başladığı için hemen bir seri giremiyoruz ama çocuklar hazırlandıktan sonra bütün okullarımız kendi gösterilerini kendileri yapıyorlar. Haziran ayında gösterilerimiz olacak. Bunu için daha çok BKM sahnesini ya da Haliç Kongre Merkezi Sütlüce’yi kullanacağız. Televizyonda da her Pazar gösterimiz var.

 

Yurt dışında olduğu gibi Türkiye’de de yaygınlaştırmak adına, bu gösterilerin, müzikallerin sayısının arttırılması mümkün değil mi?

Sahne olmadığı için çok zor. Sahneler o kadar dolu ki. Lütfü Kırdar Sergi Salonu’nda neredeyse dans gösterisi çok zor yapılır. Elbette ki gösteri sayısını fazlasıyla arttırmakta da fayda var. Zaten bundan sonraki amacımız da bu olacak. Çünkü 16 tane okulumuz oldu ve bir 16 tane daha açılacaktır. Buradan çıkan çocukların mutlaka gösterilerini sergileyebilecekleri bir profesyonel dans topluluğunun kurulması gerekir. Bütün bu topluluğu tek bir çatı altında birleştirmek adına vakıflaştırma meselesi var. Çünkü vakıf sizin sağlığınızdan sonra da devam ettirilebilecek bir yapı oluşturur. İnternet ortamından takip ettiğim kadarıyla yurtdışında bulunan Devlet Opera ve Balesi’nde bu kadar hacimli bir okul yok. Büyük okul 250 öğrencilidir 2 tane şubesi vardır, 400–500 öğrenciye ulaşır. Burada aynı zamanda meslek okulunda, çocuklar mezun oluyorlar ve okul açma, eğitim verme hakkına sahip oluyorlar. Kız çocukları için altın bilezik. Bunun devam edebilmesi ve tamamen kökleşmesi gerekiyor. Fakat 10 yılda bu kadar yapabildik şuanda hiç de fena değil.

 

Sizi yarışmalarda zaten görüyoruz, dizilerde de görmeye alıştık. Var mı bir dizi projesi yoksa bu sene yarışmayla devam mı ediyorsunuz?

Dizi yapayım hevesinde hiçbir zaman olmadım. Gelen bazı projeler cezbetti ve içinde bulundum. Fakat diziden ziyade Nezih Ünen ile birlikte sinema filmi yaptım. Özlem Tekin, Fadik Sevin Atasoy var. Yakında yeni bir proje daha var.

 

Peki, sinemadan bahsettiniz ben hemen şöyle sorayım: Dansla ilgili bir film yapmayı düşündünüz mü?

 Sinan Çetin’den öyle bir proje geldi. Ama ben dans filmlerine temkinli yaklaşıyorum. Çünkü Türkiye’de bazı filmler artık ustaca çekilebiliyor ama dans devreye girdikten sonra ustaların ne kadar usta olduklarını da gördüm. Orada çekim görüşü, çekim açısı olarak koreograftan, bizlerden de yararlanmak durumundalar. Hangi kanala doğru gideceğiz yani hani Broadwayvari bir müzikal mi olmalı bu yoksa tamamen modernize edilmiş bir çalışma mı olmalı? Bunu yapımcı ve yönetmenle tamamen net olarak konuşup girmek zorundayız. Bunu yapabilecek arkadaşların sayısının Türkiye’de çok fazla olmadığı inancındayım.

 

Tan Sağtürk Akademi için eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Öncelikle şanslı olduğumu düşünüyorum. Kendi adıma, mesleğim adına saygı duyulduğumu düşünüyorum. Mesleğim konusunda her zaman saygı duyulmak istedim. Bilgimi çok arttırmaya başladım ve bu bilgi arttıkça daha fazla insanlarla arkadaşlık kurar hale geldim. Ve ekip arkadaşlarımızın da böyle olmaya başladığını gördüm. Öğrenmeye açık olmayan arkadaşımız bizimle çalışamaz hale geldi. Bu çok güzel bir şey ve o enerji ortaya çıkmaya başladı. Çünkü matematiksel bir çalışmanın sonucunda kreativite var ve bu muazzam bir olay. Yani herkesin uçabileceği, kaçabileceği bir alan var. İşte bize sorarsanız siz kimsiniz diye böyle anlatılır ancak.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.