Haftasonu tatili için 3 alternatif

Haftasonu tatili için 3 alternatif

İstanbul'a pek uzak değil ama hâlâ keşfedilmemiş 3 nadir yer. İşte haftasonu keyifli bir tatil yapabileceğiniz üç güzel belde.

Kırklareli sınırları içindeki Kıyıköy, Kastro ve İğneada İstanbul'a pek uzak değil ama hâlâ keşfedilmemiş nadir yerlerden. Bir haftasonu keyifli bir tatil yapabileceğiniz üç güzel belde.

Bu kavurucu sıcaklarda İstanbul'da yaşamak zorunda kalanlara, bir tatil güzergahı teklifimiz var. İki günlük ya da dilerseniz sabah erkenden gidip akşam dönebileceğiniz bir kaçamak bu... Deniz, güneş, tarih ve doğayla kucaklaşmanız için bu güzergahı takip etmeniz yeterli. Sınırları İstanbul'un Avrupa yakasından başlayan ve Türkiye'nin Yunanistan ile Bulgaristan'la buluştuğu yerde son bulan Trakya, coğrafi bakımdan Türkiye'nin küçülmüşü adeta. Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi'nin çevirdiği yarımada şeklindeki Trakya'nın ne yazık ki denize kıyıları yeterince tanınmıyor. Hele hele Kırklareli'nin Karadeniz'e olan güzelim kıyıları hiç bilinmiyor...

Oysa bu kıyılar, masmavi gökyüzü ve ormanlarıyla gizemli bir turizm cenneti. Gizli koylarıyla ve maviye çalan gökyüzüyle güney sahillerini; alabildiğince uzanan ve kumsalın bittiği yerde başlayan ormanlarıyla da Karadeniz'i kıskandıran Trakya kıyıları hâlâ keşfedilmeyen ender yerlerden biridir. Biz en iyisi sözü fazla uzatmayalım ve Trakya'nın Karadeniz kıyısındaki üç koyunu Kıyıköy, Kastro ve İğneada'yı keşfe çıkalım.

Tekirdağ ve Edirne'nin Enez kıyılarına nazaran pek bilinmeyen bir deniz şehri olan Kırklareli sınırları içerisindeki Kıyıköy, Kastro ve İğneada aslında İstanbul'a pek uzak olmayan üç yerleşim yeri. Bunlar arasında Kıyıköy ve Kastro, İstanbul'a sadece bir buçuk saat uzaklıkta. İstanbul-Çerkezköy-Saray istikametinden sonra başlayan ve Yıldız Dağları'nın arasından geçerek, kıvrım kıvrım uzanan yolun sonunda varılan sahil köyü Kıyıköy, 2 bin 500 yıllık tarihe sahip bir yerleşim yeri.

Bizans döneminden kalma surların içerisinden girilen tarih, doğa ve deniz üçgeninde kalan Kıyıköy, Karadeniz'in sert dalgalarının oluşturduğu ilginç kayaların, eski evlerin ve çoğunluğu balıkçılıkla geçinen insanların yaşadığı bir yerleşim yeri. Pabuç Dere ve Kazan Dere ile denizin arasında kalan yarımada şeklindeki bu şirin köy, antik çağlardan günümüze kadar ormanın içerisinde saklanmış.

Bugün genellikle mübadelede Yunanistan'dan gelen göçmenlerin yaşadığı Kıyıköy'de dört beş yıl öncesine kadar bir pansiyon bile bulmak mümkün olmazken bugün her ev bir pansiyon niteliğinde. Ayrıca dört beş katlı oteliyle de yerli turistlere hizmet vermeye çalışan Kıyıköy'de çarpık bir kentleşme göze çarpıyor. Sit alanı ilan edilmiş de, heba olmaktan kurtarılmış neyse ki.

Birazdan sahilinde kısa bir gezintiye çıkaracağımız 6. yüzyılda yapılan Aya Nikola Manastırı'ndan sonra kuş sesleri eşliğinde ve Pabuç Deresi'nde sandal gezintilerini seyre dalarak sahile ulaşıyoruz. Pabuç Deresi ile Karadeniz'in buluştuğu yer olan belediye sahili, Kıyıköy'ün en yoğun olarak denize girildiği yer. Genellikle Kıyıköylülerin ve kısa süreli tatil yapmaya gelen insanların tercih ettiği belediye sahilinden başka burada birçok koy bulunuyor.

Selves Koyu, Mağroz, Uzun Kum, Poliçe ve Eski Tarla'yı ise sessizlikten hoşlanan kampçılar tercih ediyor. Kampçılar dedik de... Kıyıköy'de denize nazır ormanları ıssız diyerek geçmeyin sakın. Kimi Eskişehir'den kimi İstanbul'dan olmak üzere pek çok aile bir ağaç altını mesken tutarak çadır kurmuş ve doğanın deniz ile iç içe olduğu bu yerin tadını çıkarıyor.

İğneada keyifli mi keyifli

Eğer hâlâ iki günlük tatil için vaktiniz varsa İğneada'ya uğramayı sonraya bırakmayın. Doğası ve kumsallarıyla yalnız ve sessiz bir kasaba olan İğneada, Kırklareli'nin ormanlarıyla meşhur Demirköy ilçesinin Yıldız Dağları'nın arasından Karadeniz'e uzanan kolu. İstanbul'dan İğneda'ya gidiş için iki alternatif var.

Birinci İstanbul'dan hemen sonra Çerkezköy-Saray-Vize ve Demirköy yollarını takip ederek ulaşılır İğneada'ya. Bu istikamet yolu biraz uzatsa da doğal manzarası mükemmeldir. Eğer niyetiniz Kıyıköy'e uğramadan direkt İğneada'ya gitmekse, İstanbul-Edirne otobanının üzerindeki Pınarhisar sapağını tavsiye ederiz. Otobandan ayrıldıktan 60 kilometre sonra başlayan dağ manzaralı yolun cazibesine kapılmamanız işten bile değil.

Otoban boyunca devam eden Trakya'nın göz alabildiğince düz ovaları, bir anda Karadeniz'in geçit vermeyen dağlarına dönüşmüştür nedense. Arabanız ister klimalı, ister klimasız olsun camları sonuna kadar açın. Çünkü bu dağlarda yetişen bin bir derde deva dağ otlarının kokusunu başka hiçbir yerde bulamazsınız. Yıldız Dağları'nın arasından geçen kıvrım kıvrım yolun bittiği yerde başlayan upuzun kumsallar İğneada'ya geldiğinizin habercisidirler. Bu kadar yol anısından sonra sahili anlatacak olursak; İğneada tipik bir güney tatil kenti. Şirin mi şirin.

Denizi, dağları, gökyüzü ile küçük bir cenneti andırıyor. 2 bin 500 kişilik yerleşik nüfusu, yazın biraz çoğalsa da sessiz ve sakin kalmayı başarabilen ender kentlerden biri. Sanki denizin ve güneşin tadını çıkarmak için özenle yaratılmış. Karadeniz'den esen serin rüzgarlar yazın en sıcak gününde bile bir klima gibi ortalığı serinletiyor.

Uzun kumsalı ve masmavi denizi ile ilçenin çevresinde yaşayan günlük tatilcilerin uğrak yeri olan İğneada halkı, balıkçılıkla geçiniyor. İrili ufaklı tekneler İğneadalıların yegane ekmek teknesi değil artık. Yavaş yavaş gelişmeye başlayan yaz turizmi onların alternatif ekmek kapısı. Birçok insan yaz aylarında evini pansiyon olarak turistlerin hizmetine sunuyor.

İğneada'da yüzmek kadar eğlenceli bir iş daha var; Dağlarında gezinmek. Özgürlüğün tadına varmak için bulunmaz bir mekan Yıldız Dağları. Yine denizin hemen yanı başında, ormanın içlerine doğru uzanan Mert Gölü'nde balık tutmak ve bu taptaze balıkları yemek de İğneada'ya özgü bir ayrıcalık. Sadece balık tutmak da değil yeşilliklerin arasında sandalla sefa yapmaya hazır mısınız? Öyleyse sizi iki saatlik yola çıkaracağız.

Bu da bizim Kastro

Kıyıköy'de tatil yapanlar için Kastro, güzel bir alternatif. Kıyıköy'ün hemen yanında bulunan ancak ormanın içerisinden geçen kıvrımlı dağ yolundan ulaşılan Kastro, yerleşimin olmadığı, daha çok kampçıların tercih ettiği küçük bir kıyı. Deresi, şelalesi, koyu ve ormanıyla da Kıyıköy'ü andıran bir yer.

Genellikle 'kendin pişirip kendin ye' düsturuyla hareket edenlerin uğrak yeri olan Kastro, doğayı, gece sessizliğini ve serinliğini seven tatilciler için bulunmaz bir koy. Burayı tercih eden tatilcilerin arabalarının olması şart. 

Abdullah Kılıç/Cumaertesi


HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.