HAYATIMIN FİLMİ ÖDÜLLE BAŞLARDI

HAYATIMIN FİLMİ ÖDÜLLE BAŞLARDI

Her yaşın bir dinamiği olduğunu söyleyen Hande Ataizi, 'Herkes yaşına göre giyinsin, yaşının güzeli olsun' diyor.

“Ben 20 yaşımı 20 yaşım gibi yaşadım. 30’umu da öyle yaşıyorum” diyor Hande Ataizi ama 40-50 yaşında görmek istediği kadın çok daha başka. Esprilerin, yeni trendlerin dışında kalmadan yaşlanmış çok güzel bir kadın. Örnek olarak verdiği Betûl Mardin için bakın ne diyor: “Tipik saçları, kendine özgü giyim tarzı, bu yaşında elinde bastonu ile hayatın çok içinde. Esprilerin, yeni trendlerin dışında kalmadan yaşlanmış çok güzel bir kadın.

Hayatımın filmi ödülle başlardı    

Altın Portakal ödülü Hande Ataizi için hayatındaki mihenk taşı olmuş. Oyuncu, “Ödül benim için beklenmedik bir şeydi. Negatif etkisi de oldu, pozitif etkisi de. O yüzden  filme de oradan başlamak isterdim” diyor

“Ben 20 yaşımı 20 yaşım gibi yaşadım. 30’umu da öyle yaşıyorum” diyor Hande Ataizi ama 40-50 yaşımda görmek istediği kadın çok daha başka. Esprilerin, yeni trendlerin dışında kalmadan yaşlanmış çok güzel bir kadın. “Hayatınızda filme çekilmeye değer bir şey yaptınız mı?” diyor Jim Morrison. Sohbetimiz de böyle bir fantezi ile başlıyor zaten.

İlerde bir gün hayatınızın filmi yapılsa, ilk sahne ne olurdu?
Hiç öyle egolarım yok aslında... Ama nereden başlardı? Ödülle başlardı belki de.

Altın Portakal’la mı?
Evet. Ondan sonrası da, öncesi ve sonrası da flashback’lerle verilebilirdi belki.

O ödülü aldığınız anda ne değişti sizin için?
Benim için çok önemliydi. Konservatuvarda dört sene okuduktan sonra New York’a gitmeyi planlıyordum.  Film söz konusu olunca dedim ki bir sinema filmim olsun, bir çentik atalım. 11 tane ödül aldım ilk filmimle. Bir anda başka şeyler oldu. Belki daha idealist yürüyecek bir kariyer, küçük yaşta para kazanmanın da etkisiyle bambaşka bir yöne kaydı. Ben insanın hayatında hep böyle mihenk taşı denilebilecek anlar olduğuna inanıyorum.

Kırılma noktaları.
Evet, zaten hayatın güzelliği hep sürprizler sunması. Sürekli değişken olması, hayatı daha çekilesi yapıyor. Bu da benim için hiç beklenmedik bir şeydi. Negatif etkisi de oldu, pozitif etkisi de. O yüzden filme de oradan başlamak isterdim.

Negatif kısımlar sonrasında gelişti sanırım.
Evet. Sürüklenmek gibi. Çünkü ödül aldığımda 22 yaşındaydım. İnsan o yaşta, ergenlikte en yoğun duyguları içeren bir dönem yaşıyor. Herkes yaşıyor. Ama ben bunu ister istemez medyanın önünde yaşadığım için garip, alacakaranlık kuşağı tadında oldu. Sağ olsun medyanın da çabalarıyla farklı bir imaj oluştu. Sonrasında özel hayatın kısıtlanmasının verdiği zorluklar geldi. Ben çok normal bir tip değilim. Hayatımda hiçbir zaman çok stratejik olmadım. Artık bu yola girdim, özel hayatıma dikkat etmem lazım, şöyle davranmam lazım demediğim için çok ortada yaşandı her şey.

İstemeden ikinci bir Hande mi oluştu?
Evet, kesinlikle öyle. Belki ben de reaksiyon verdim bu kadar önde olduğum için. Ama bir kere içine girdikten sonra evden çıkmasan da fark etmiyor.

Kontrol dışı mı oluyor?
Evet, sürekli hikâyeler içindeler. Evleniyorum, boşanıyorum, yok efendim olmayan şeyler oluyor, gitmek istediğim yerlere gönderiyorlar beni sağ olsunlar. Olmayan şeylerin mış gibi, muş gibi lanse edilmesi hoş olmuyor. Ben halkla birebir bütünlük içerisinde değilim. Şarkıcı olsam daha yakın olabilirdik, daha birebir ilişkide olabilirdik. Karakterim böyle

Asıl olan sizin kendi filminiz.
Evet. Kapalı bir toplumuz, ne olursa olsun. Ama dışa kapalıyız, içerde her şey yaşanabiliyor. Ben olduğum gibiyim. Sıkıcı bir genç kız tiplemesi olmak istemedim hiçbir zaman. Zaten öyle değilim, neysem oyum. İnsanlara o belki biraz fazla geldi. Şimdi gerçi dış basından biraz alıştılar bu durumlara ama bahsettiğim şey 15 senelik kurulmuş bir düzen. Bu imajın yaratılması... O zamanlar insanlar böyle şeylere pek açık değildi belki. Veya herkes daha gizli kapaklı, saklı yaşıyordu.
Şimdi insanlar her yaşın bir dinamiği olduğunu anlıyor. O yaşlarda o yaşanmalı.

Çok anlamlı olmuyor tabii...
Ben 20 yaşımı 20 yaşım gibi yaşadım. 30’umu da öyle yaşıyorum. Ama yani 40-50 yaşımda görmek istediğim kadın çok daha başka. Zaten hayat onu bir şekilde getiriyor.

Nasıl bir kadın mesela?
Herkes yaşına göre giyinsin, yaşının güzeli olsun. Onun eğlencesini yaşasın. 20 yaşımda barın tepesine çıkıp dans ediyordum. 45 yaşındayken bar tepesinde dans eden bir kadın çok komik durabilir.

Ama öyle de hissedebilirsiniz aslında.
Evet, ama birtakım normlar var. Onların çok fazla dışına çıkmamak lazım.  O iç dinamizmini kaybetmeden ama biraz daha sakin, biraz daha dingin ilerlemek lazım. 50’nin güzelliği, 60’ın hoşluğu olmalı. Mesleki anlamda da öyle. İddialar da biraz basitleşip sakinleşmeli bence.

Tarif ettiğiniz gibi örnek bir kadın var mı aklınızda?
Betûl Mardin var mesela çok beğendiğim. Tipik saçları, kendine özgü giyim tarzı, bu yaşında elinde bastonu ile hayatın çok içinde. Hiçbir zaman dışına çıkmamış. Esprilerin, yeni trendlerin dışında kalmadan yaşlanmış çok güzel bir kadın.

Güzel yaşlanmış bir kadın.
Güzel yaşlanmış ve kopmamış. O da çok önemli. 20 yaşında küçük bir kızla da, kendi yaşıtıyla da sohbet edebilir. Hâlâ öğrenebileceği bir şeyler var; bunu kendine, mesleğine yansıtıyor. O yüzden hâlâ başarılı.

Mesleğinizle ilgili neler var ufukta?
Bir sene hiçbir şey yapmayacağım demiştim kendime. Ama şimdi Şafak Sezer’le Star TV’de ‘Eşimle Başım Dertte’ adlı yeni bir yarışma programına başladık. Eğer kazandığım paraları istiflemiş olsaydım şu anda gidebilirdim de.

Nereye?
New York’a giderdim, ne bileyim istediğim yere... Öyle bir hayat da var. Dünyaya geliyoruz ve aynı şehirde ölüyoruz. Bu çok büyük bir kısırdöngü.
Ama dedim ki bu sene bir dinleneyim, biraz durayım. O da çok önemli, çok büyük bir lüks. Ne yapıyorsun? Veya ne yapmak istiyorsun? Çünkü bir dönüm noktası aynı zamanda benim için. 34 yaşımdayım. Biliyorum ki çalışmadan yapamam. Ama insan bunu o boşlukta daha iyi anlıyor. Kafe kafe gezen veya bir bluzun üstüne bir elbise ekleyen, üstüne iki tane ayakkabı giyen biri değilim. Hayatım bu kadar basit olmamalı.

Bu masalsı “Hande Ataizi’nin Hayatı” filminin son sahnesi nasıl olurdu sizce? Başka bir ödül mü, ölüm mü?
Floransa’da güneşli bir gün... Başımda hasır şapkam, ayağımda düz terliklerim, üstümde düğmeli bir bluz. Bir elimde bir kadeh kırmızı şarap, öbür elimde kitabım. 85 yaşımdayım..

H2

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.